Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanının son günlerde eleştiri konusu olan yeni anayasanın temel niteliklerine ve laiklik ilkesinin yer almadığı anayasa talebine dair görüşlerine katılmamakla birlikte, bu türlü yaklaşımların kesinlikle karşısında bulunduğumuzu ifade ederiz.
Bilindiği üzere, laiklik kavramı sadece din ve devlet işlerinin ayrılması tanımını içermemektedir. Bunun yanında, yöneten yönetilen ilişkisinde sorumluluk ve yetki alanını, parlamentonun çıkardığı ve günün aktüel şartları, beklentileri ve ihtiyaçlarına göre şekillenen kanunlar çerçevesinde olmasını da ihtiva eder. Başka deyişle yönetenler, yönetilenlere karşı kanunlar dairesine sorumludur
Bahsedilen bu yaklaşıma göre, yönetişim ve yönetimin şeffaf, denetlenebilir ve hesap sorulabilirlik ilkeleri hayata geçer. Laiklik ilkesinin kendisini hissettirmediği sistemlerde ise bu tür kurumları görmek mümkün değildir.
Bu bakımda, laiklik hem cumhuriyet rejiminin, vatandaşlık hukukunun yerleşmesi için gereklidir hem de demokratik birey ve toplum hayatının gelişmesi, hem de devletin iş, işlem ve eylemlerinde ve dahi işleyişinde tarafsızlık, adillik, hakkaniyet çerçevesinde kalması anlamında hayati önemdedir.
Hal böyle iken, Anayasanın ilk dört maddesinin kesinlikle ve hararetle savunulması hatta (moda tabirle) kırmızı çizgi olarak dercedilmesi gerek şarttır.
Bu açıdan bakıldığında, yeni anayasa yazımı veya darbe artığı kanunların ve düzenlemelerin temizlenmesi çabalarının öznesi de ‘Cumhuriyet kazanımları, Atatürk ilke ve devrimleri, demokratik birey ve toplumun ve sivil toplum yapılanmasının geliştirilmesi olması gerekir’ diyoruz.
Laiklik ilkesinin din ve vicdan hürriyetinin, fikir ve düşünceyi yayma özgürlüğünün, demokratik kurum ve kuralların en başlıca değeri olduğu da unutulmamalıdır.